BİR ÜLKEYİ YOK ETMENİN TEK YOLU SAVAŞ DEĞİLDİR

70’li yılların sonuna dek sinemalarda oynatılan Türk filmleri, gazetelerde yayınlanan foto romanlar ve televizyon dizileri hep dürüstlük, haysiyet, onur, şeref, ahlak ve namus kavramlarının öne çıktığı saygılı toplum, mutlu aile ve güler yüzlü insan olgusunu işlediler. Bu ülkenin insanı o devirde de çok yoksul ve büyük imkânsızlıklar içindeydi ancak buna rağmen tok gözlü, kanaatkârdı; bu nedenle de mutlu ve huzurluydu. Her şeyin bir önemi ve kıymeti harbiyesi vardı... Büyüklere saygı vardı, küçüklere sevgi vardı, komşuluk ilişkisi vardı, bayramlar vardı, ziyaretler vardı, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma duygusu vardı, haram vardı, helal vardı, günah vardı, sevap vardı, samimiyet vardı, insanlık vardı, barış vardı ancak her şeyden önce memleket sevgisi vardı…

Pekâlâ, şimdi bunlardan hangisi kaldı?

80 darbesinin ardından bu nadide düzen yerle yeksan oldu! Ardından yeni bir toplum inşa edilmeye başlandı… Önce sayısı artan televizyon kanalları ile insanlar evlere kapatıldı. Beyinlere format atacak sayısız senaryo ve hikâye kaleme alınarak dizi filmlerle yeni bir yaşam kültürü inşa edildi. Ne aile kavramı kaldı ne komşuluk ilişkisi! Ne hatır kaldı ne gönül! Ne ahlak kaldı ne edep! Varsa yoksa şahsi menfaat! Aynı toplumda yaşayan ancak toplumsal sorumluluğu olmayan; milli, manevi ve ahlaki değerleri yok edilmiş, kutsal vatan görevini bile yük sayan çıkarcı ve menfaatçi bir toplum olduk! Sonunda öyle bir toplum olduk ki ülkeyi bir pula satanlara bile göz yumduk ve içinden çıkılmaz bir bataklığa saplandık…

Eğer ülkeyi ve gelecek nesilleri bu çıkmazdan kurtarmak istiyorsak, yaşam kültürünü ve toplumsal ahlakı yeniden o güzelim günlere götürecek çalışmalar yapmak zorundayız.

Bunun yolu ise milli, manevi ve ahlaki değerlerimize önem veren yerli ve milli bir siyaseti ülke yönetimine taşımaktan geçer…

Lütfen tercihlerinizi yaparken siyasi partilerin programlarını ve liderlerinin özgeçmişlerini çok iyi inceleyin…

Dr. Vecdet Öz